Esenyurt Belediye Başkanı ve sosyoloji profesörü Ahmet Özer‘in Halk TV‘de yaptığı açıklamalar, Türkiye‘nin tarihsel hafızası, kimlik siyaseti ve siyasi dilin sorumluluğu üzerine ülke genelinde geniş çaplı bir tartışma başlattı. Prof. Dr. Özer’in, özellikle Çaldıran Savaşı ve Hamidiye Alayları hakkındaki sözleri, toplumun çeşitli kesimlerinden sert tepkilerle karşılandı ve derin mezhep temelli fay hatlarını bir kez daha gün yüzüne çıkardı.
Çaldıran Tartışması Nasıl Başladı?
Tartışmanın fitilini ateşleyen, Prof. Dr. Ahmet Özer‘in Halk TV’deki ROTA programında sarf ettiği şu ifade oldu: “1514 yılında Çaldıran’da birlikte mücadele etmişiz.” Bu cümle, Türkiye’nin özellikle Alevi toplumunda hassas bir konu olan Çaldıran Savaşı’nın tarihsel yorumu üzerinde büyük bir infial yarattı. Zira Çaldıran Savaşı, Alevi-Bektaşi inancına sahip Kızılbaş toplumu için Yavuz Sultan Selim döneminde yaşanan büyük kıyımların ve travmaların başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Özer’in bu tarihsel olayı “birlikte mücadele” olarak tanımlaması, Alevi vatandaşların belleğindeki acıları tazeleyerek haklı bir tepkiyle karşılandı.
Özer’in Savunması ve “Demagojik Tavır” İddiaları
Gelen yoğun tepkiler üzerine Ahmet Özer, ilk savunmasında “Benim ‘Çaldıran’da Şah İsmail’e karşı birlikte savaştık’ şeklinde bir cümlem yoktur” diyerek sözlerinden geri adım atmaya çalıştı. Ancak bu açıklama, eleştirenler tarafından “sözcük oyunu” yapmakla ve “akademik titizlikle bağdaşmayan demagojik bir tavır” sergilemekle suçlandı. Özer’in daha sonra Kürt aşiretlerinin Osmanlı safında yer almasının “tarihi bir gerçeklik” olduğunu belirtip Alevi canları incitme amacı taşımadığını söyleyerek özür dilemesi, kişisel bir sorumluluk adımı olsa da, tartışmanın derinliğini değiştirmedi.
Tarihsel Hafıza ve “Yanlış İttifak Modeli” Eleştirisi
Eleştirilerin can alıcı noktası, Prof. Dr. Özer’in bu tarihsel hatırlatmasının, günümüzde süren bir “yanlış ittifak modelinin” meşrulaştırılması amacı taşıdığı iddiasıydı. Tartışmanın odağı, geçmişteki mezhep temelli bir işbirliğinin (daha keskin bir ifadeyle Ehl-i Sünnet ittifakının), günümüzdeki demokratik, laik ve evrensel hukuk değerleri temelinde yükselmesi gereken siyasi/toplumsal ittifaklara model gösterilmesi tehlikesi oldu.
| Ahmet Özer’in İfadeleri | Eleştirilerin Odak Noktası |
|---|---|
| “1514 yılında Çaldıran’da birlikte mücadele etmişiz.” | Çaldıran’ın Alevi/Kızılbaş kıyımı ile sonuçlanan mezhep savaşı olduğu, “birliktelik” vurgusunun tarihsel travmaları göz ardı ettiği. |
| “Çaldıran’da Kürt aşiretlerinin Osmanlı safında yer alması tarihi bir gerçeklik.” | Bu durumun, Kızılbaş katliamlarının temel motivasyonu olan “Sünni-Müslüman ittifakı” bağlamında değerlendirilmesi gerektiği. |
| “Alevi canları incitme amacı taşımadım.” | Niyetten ziyade, söylemlerin tarihsel olarak neyi işaret ettiği ve güncel siyasi/toplumsal ittifak modellerine nasıl referans gösterildiği. |
Araştırmacı Yazar Musa Kazım Engin, Çaldıran sonrası olayların, Şeyh İdris-i Bitlisi’nin önerdiği “Sünni-Müslüman (Ehl-i Sünnet) ittifakı” çerçevesinde ele alınması gerektiğini ve bu ittifakın temel motivasyonunun, 40.000’e yakın Kızılbaş’ın katledilmesiyle sonuçlanan “Kızılbaşları temizlemek” amacına dayandığını belirtiyor. Eğer bir tarihi ittifak, bir kesimin varoluşsal tehdidi ve kıyımı üzerine kurulmuşsa, bu olayın bugün “kardeşlik” ya da “ittifak” söylemiyle anılmasının Alevi/Kızılbaş belleğinde derin bir travmatik etki yaratacağı vurgulandı. TBMM‘deki benzer tartışmalar ve çözüm süreci eleştirileri de bu bağlamda önem kazanıyor.
Hamidiye Alayları ve İkinci Tartışmalı Referans
Ahmet Özer‘in ikinci tartışmalı referansı, 1891’de Erzincan’daki Türk-Kürt beraberliğini örnek göstermesiydi. Eleştirmenlere göre bu, tıpkı Çaldıran gibi, Alevilere yönelik katliamlarla ilişkilendirilen ve Hanefi-Şafii Sünni ittifakı motifine dayanan Hamidiye Alayları bağlamında gerçekleşen bir olayı göz ardı etmek anlamına geliyordu. Hamidiye Alayları, merkezi otoriteye sadık Sünni Kürtleri ödüllendirirken, başta Aleviler olmak üzere, diğer topluluklar üzerinde şiddet, baskı ve kıyıma varan sonuçlar yaratmış, karmaşık ve kanlı bir tarihi olgudur. Bu iki tarihi referansın “birlik ve beraberlik ruhu” için örnek gösterilmesi, Anadolu Alevi toplumunun tarihsel hafızasına ve yaşadığı travmalara büyük bir saygısızlık olarak addedilmektedir. Özer’in açıklamaları, Prof. Dr. İlber Ortaylı‘nın güncel gündem analizleriyle benzer bir tarihsel perspektiften okunabilir, ancak yorum farkları derin bir ayrılık yaratmıştır.
Kimlik Siyaseti ve Toplumsal Fay Hattı
Alevilerin dahil olmadığı bir Sünni Türk-Kürt ittifakının barış değil, potansiyel mezhep çatışması anlamına geldiğini görmemek, bir sosyoloji profesörünün sahip olması gereken tarafsız ve eleştirel refleksi taşımamaktadır. Ortaçağ koşullarında oluşan mezhep temelli bir işbirliğinin, 21. yüzyılın laik, demokratik zemininde inşa edilmesi gereken kardeşliğe referans gösterilmesi kabul edilemez. Bu tartışma, Türkiye‘nin siyasi ve toplumsal hayatında mezhep temelli yaklaşımların ne denli hassas ve dikkatle ele alınması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.
Ahmet Özer Tartışmasının Ana Hatları
- Çaldıran Savaşı Yorumu: Özer’in “birlikte mücadele” ifadesi, Alevi toplumunda büyük tepkilere neden oldu.
- Demagoji Suçlaması: Sözlerinden geri adım atma çabası, “sözcük oyunu” olarak nitelendirildi.
- Tarihsel Bağlam: Çaldıran’ın 40.000 Kızılbaş’ın katledilmesiyle sonuçlanan “Sünni ittifakı” olarak görülmesi.
- Hamidiye Alayları: İkinci tartışmalı referansın Alevilere yönelik şiddetle ilişkilendirilmesi.
- Kimlik Siyaseti: Mezhep temelli ittifak modellerinin günümüz laik ve demokratik değerlerine referans gösterilmesinin tehlikeleri.

Bir yanıt yazın