New Yorker’ın Zaman Tanımaz Mizahı: Otto Soglow Mirası

New York’un entelektüel ve kültür dünyasının nabzını tutan The New Yorker dergisi, geleneklerine olan bağlılığıyla tanınıyor. Öyle ki, modern dünyada ‘in-box’ kelimesindeki tireyi bile uzun süre muhafaza etmesi, derginin kendine özgü duruşunun küçük bir göstergesi. Ancak bu gelenekçiliğin en çarpıcı örneklerinden biri, derginin ‘Talk of the Town’ bölümlerinin başında yer alan ve ‘Talk spots’ olarak bilinen küçük, pul büyüklüğündeki çizimlerde yatıyor.

Otto Soglow: Bir Karikatürcünün Zamana Yayılan Dehası

1926’dan 1970’e kadar yüzlerce ‘Talk spot’ çizimiyle The New Yorker’a imza atan karikatürcü Otto Soglow, derginin ruhunu derinden etkileyen bir isimdi. Derginin karikatür editörü Emma Allen, bu eski çizimlerin günümüzün en güncel hikayeleriyle bile şaşırtıcı bir uyum içinde kullanılabildiğini belirtiyor. Soglow’un çizimlerindeki o eşsiz bakış açısı ve ton, yıllar geçse de eskimeyen bir nitelik taşıyor.

Manhattan’da 1900’de doğan Soglow, aslında oyuncu olmak istese de kendini karikatür dünyasında buldu. Özellikle sözsüz çizgi romanı ‘The Little King’ ile tanınan Soglow, The New Yorker’daki ilk karikatürünü derginin kuruluşundan dokuz ay sonra yayımladı. Metinsiz, sade ve zarif çizgileriyle kendine özgü bir estetik yarattı ve bu stil, zamanla büyük bir popülarite kazandı. The New Yorker’ın eski editörü William Shawn, 1975’te Soglow’un vefatının ardından, onun ‘Talk spots’ları üzerinde büyük bir ciddiyetle çalıştığını, her bir çizim için anlamı ve kompozisyonu doğru yakalamak adına saatler harcadığını ifade etti. Shawn, Soglow’u ‘tatlı ruhlu, melankolik görünümlü, çekingen bir adam’ olarak tanımlarken, bazı başka anlatılarda ise onun tam bir ‘parti hayvanı’ olduğu belirtiliyor.

Geçmişin Çizgileri, Günümüzün Hikayeleri

Emma Allen’ın da belirttiği gibi, Soglow’un onlarca yıl önce yaptığı çizimlerin, zamanın ruhunu yakalamadaki başarısı hayranlık uyandırıcı. Örneğin:

  • 1931 tarihli, güneş gözlüklü bir gökdeleni tasvir eden çizim, Empire State Binası’nın en üst katındaki sütyen şirketine yapılan mizahi bir göndermeyle eşleşmişti.
  • 1934’te çıplak iki kişinin güneşe taptığı çizim, ‘nudist kültlerin büyük yükselişi’ üzerine bir hikayeye eşlik etti.
  • 1950’de bir ördek oyan heykeltıraşın çizimi, aslında N.Y.Ü. hukuk fakültesi inşaatından çıkan mermerle ördek oyan bir kadın hakkındaki makale için hazırlanmıştı.
  • 1938’de doğal tarih müzesindeki bir dinozor iskeleti çizimi, hükümetin ihtiyaç sahiplerine dağıttığı sıkıcı kıyafetler hakkında bir haberi süslemişti.
  • 1947 tarihli, müzik aleti çalan beyzbol oyuncularının çizimi ise Yankees’in kadınları beyzbola çekmek için bir senfoni programı sponsoru olmasıyla ilgiliydi.
  GoTürkiye’den Yeni Dizi: “Hidden Lover” Antalya’yı Tanıtıyor!

Bu örnekler, Soglow’un gözlem gücünü ve derginin ‘hiper-spesifik’ konulara olan düşkünlüğünü gözler önüne seriyor. Derginin geleneği, eski çizimlerin yeni bağlamlarda kullanılmasını mümkün kılarak hem nostaljik bir hava katıyor hem de derginin zaman ötesi kimliğini pekiştiriyor. Soglow’un bu eşsiz eserleri, New Yorker’ın ‘Talk of the Town’ bölümlerini sadece bilgilendirici değil, aynı zamanda görsel bir eğlence şölenine dönüştürüyor.

The New Yorker’ın Geleneksel Durakları ve Çağdaş Yankıları

The New Yorker, sadece karikatürleriyle değil, dil ve yazım kurallarına olan titizliğiyle de adından söz ettiriyor. Derginin kopyalama departmanının ‘in-box’ kelimesindeki tireyi nihayet kaldırması bile dikkat çekici bir olayken, ‘teen-ager’ kelimesindeki tire ve ‘coöperation’ kelimesindeki diaeresis gibi dilbilgisel incelikleri koruma konusundaki inadı, derginin köklü yapısını gösteriyor. Bu durum, The New Yorker’ın sadece güncel olayları değil, aynı zamanda dilin ve görsel sanatların gelişimini de yakından takip ettiğini ancak kendi değerlerinden ödün vermediğini gösteriyor. Bu eşsiz dergi, New York’un nabzını tutarken, kültürel mirasını da titizlikle koruyor.

The Daily Cartoonist’in haberine göre, New Yorker karikatür editörü Emma Allen, Otto Soglow’un bu spot çizimlerinin derginin mizahi DNA’sını oluşturduğunu vurguluyor. Bu, derginin edebi içeriğinin yanı sıra, okuyucusuna sunduğu görsel eğlence ve eleştirel bakış açısının da ne denli önemli olduğunun altını çiziyor. Soglow’un mirası, günümüzde de Hollywood‘dan siyasete, bilimden günlük yaşama kadar pek çok konuda göndermeler barındıran haberlerle birleşerek, geçmişin ve bugünün diyalogunu sürdürüyor. Ünlü oyuncu Natalie Portman’ın bile yer aldığı Sundance Film Festivali gibi güncel etkinlikler, derginin geniş ilgi alanının bir yansıması. Bu derinlik, The New Yorker’ı sadece bir dergi olmaktan çıkarıp, çağları aşan bir sanat eserine dönüştürüyor. Hatta zaman zaman kraliçeler gibi önemli figürlerin kültürel mesajlar verdiği haberler bile, derginin geniş yelpazesini tamamlayabiliyor. Bu da New Yorker’ın sadece bir yayın değil, aynı zamanda yaşayan bir kültür ikonu olduğunun kanıtı.

  Başkan Tugay’dan Beydağlı Kadınlara İzmir Turu Sözü Yerine Getirildi

Sıkça Sorulan Sorular

  • Otto Soglow kimdir?
    Otto Soglow (1900-1975), The New Yorker dergisi için 1926-1970 yılları arasında ‘Talk spots’ çizimleri yapan, sade ve metinsiz çizimleriyle tanınan Amerikalı bir karikatürcüdür. En bilinen eseri ‘The Little King’dir.
  • The New Yorker’daki ‘Talk spots’ nedir?
    ‘Talk spots’, The New Yorker’ın ‘Talk of the Town’ bölümünün başında yer alan, pul büyüklüğündeki illüstrasyonlardır. Otto Soglow tarafından çizilen bu minyatür eserler, genellikle ilgili hikayenin ruhunu yakalayan veya ona mizahi bir gönderme yapan görsel özetlerdir.
  • The New Yorker dergisi neden geleneklerine bağlı kalıyor?
    Dergi, dilbilgisi kurallarından (örneğin ‘coöperation’ kelimesindeki diaeresis) görsel tasarımlarına kadar birçok alanda köklü geleneklerini sürdürür. Bu, derginin özgün kimliğini ve zamanın ötesindeki entelektüel duruşunu koruma arayışının bir parçasıdır.
  • Emma Allen’ın ‘Talk spots’ hakkındaki görüşleri nelerdir?
    Emma Allen, The New Yorker’ın karikatür editörü olarak, Soglow’un onlarca yıl önceki çizimlerinin güncel haberlerle hala şaşırtıcı bir şekilde uyumlu olduğunu ve derginin ‘mizahi’ ve ‘hiper-spesifik’ DNA’sını yansıttığını belirtiyor.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir